Türkiye’de okullar 28 Eylül’de yeni bir eğitim öğretim yılı için kapılarını açtı ama neredeyse 450 bin okul çağındaki Suriyeli çocuk bu günde bir sınıfa adım atamadı.
Bu çocukların birçoğunu güvenli bir eğitim ortamında, derste sıralarında görmek yerine yol kenarlarında mendil satarken, dükkânlarda ayak işleri yaparken ya da hurda toplamak için boylarından büyük çöplüklere tırmanırken görebilirsiniz.
Onlara, ofisimizin olduğu Hatay’da yılın bu zamanlarında pamuk tarlalarında hasadı toplarken de rastlayabilirsiniz.
Eğitimden mahrum bırakılan her çocuk ‘kayıp neslin’ parçası olması tehlikesindedir. Suriye’yi kasıp kavuran krizin ilk günlerinde bile güvenlikleri için Türkiye’ye kaçan Suriyeliler, çocukları için eğitim kurumu eksikliği sorununu ele almaları gerektiğini fark ettiler. Sıradan anne ve babalar, çocuklarının eğitimsiz kalmadan kendi aileleri için bir gelecek sağlayabilecek şekilde büyüyebilmesi için eğitim için alan kiralamayı, ders vermek için gönüllü olmayı, sıra, sandalye ve okul tahtası gibi malzemeleri bulmayı kendi üstlerine aldılar. 2014 yılında Türkiye hükümeti cesur bir adım atarak, gayri resmi olarak faaliyetlerine devam eden bu okulları Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde düzenleyecek bir yasa çıkardı. Mevcut olarak sadece Hatay ilindeki 69 Geçici Eğitim Merkezi’nde (GEM) bile 18,112 Suriyeli çocuk kayıtlı durumda.
Türkiye hükümeti, Suriyeli ve Iraklı mültecilere daha önce görülmeyen boyutlarda – 8 milyar dolara yakın para harcayarak - misafirperverlik ve cömertlik gösterdi. Yine de bu tüm ihtiyacın sadece küçük bir parçası. Eğitim ve çocukların korunması, dünya çapında en az maddi yardım alabilen iki alan. UNICEF gibi ortaklar ve Save The Children gibi uluslararası STK’lar bu aranın kapanması için çalışıyor. Fakat sorun sadece üzerine para yığılarak çözülecek kadar basit değil. Mültecilerin ve ev sahibi toplulukların asıl ihtiyaçlarının derinlemesine anlaşılmasının yanı sıra bu ihtiyaçları ele alacak şekilde tasarlanmış projeler gerekiyor. Bu amaçla, Hatay’daki tüm Geçici Eğitim Merkezleri’ni kapsayan, sonucunda Suriyeli çocuklara eğitim sağlamaya çalışırken karşılaşılan çeşitli sorunlar – ulaşımdan ders kitapları sağlamaya kadar – hakkında pek iç açıcı olmayan bir görüntünün ortaya çıktığı ayrıntılı bir ihtiyaç değerlendirme çalışmasını gerçekleştirdik. Kriz derinleştikçe mültecilerin ihtiyaçları da değişti. Mesele, artık sadece temel insani yardım sağlamanın ötesine geçerek mültecilerin insana yaraşır bir yaşam sürdürebilmelerini ve en önemlisi daha iyi bir geleceğe dair umut beslemelerini sağlamaya dönüştü. İşim gereği Hatay’daki birçok Geçici Eğitim Merkezi’ni ziyaret ettim. Bir GEM’in tatlı dilli Halepli başöğretmeni, bana Save The Children Türkiye’nin sağladığı yardımlarından dolayı teşekkürler etti. Bu insan, çabasına kendisini o kadar adamış ki haftada 6 gün, günde 12 saate kadar çalışıyor ve GEM’in suyu ve elektriği kesilmesin diye kişisel borca girmiş durumda. Onun minnettar sözlerini dinledim ve kendimi tutamadım: “Hayır, ben teşekkür ederim. Siz olmasaydınız bu çocuklar son üç yıldır eğitim alamıyor olacaktı. Uluslararası toplum yardımınıza bu kadar geç geldiği için üzgünüm.” “Hiç gelmemesinden iyidir” dedi.
Sera Marshall, Save The Children Türkiye Programı İletişim Koordinatörü. Eğitim ve çocuk korunması üzerine güncellemeleri Twitter üzerinden takip etmek için: @SaveChildrenTR.